Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Ağustos 2008 Perşembe

Göyün Delisi...

Walla gaynımgillerden dönerhen, Irızagillere rasladım, sabinin sünnetini nirde etsek acep deyip duru, bi de dimesinni, sabi ben sünnet olmam diyine, Cemşidin gaynı yoharı gavahlı göyünün berberiymiş, aha u heklimlerden neyim ehsih benim didi bağa, yap gayrı goma bizi darda didim, sabide sever hüsiin berberi, gaçmasın diyine bööle edivirdih. Bi de dimişlerhi, sabi 7'sinden evveli sünneti gaçırırsa ümmeti cihan gavur bilirimiş onu, bizim bey göyün imamına bi goştu ki sorma. İmamda ne desin, gayrı geçmiş artıh, sünneti areya vermen, tez elden gestirin deyi, hüsiin berberi tayyareynen getirteceğidi. Gız ahlımız gitti, sabi damlara tereklere çıharda ben sünneti ettirmem gari, geseceğine tahıvirsin accıh diye, bütün göye irezil olduk. Göyün bütün piclerine ahıl virdi deyyus, gorhman acımez ule dedihçe hepbiri etee dutuşmuş dulkarı gibi gaçıveeyoler. Ahlın yolu bir diyne boşuna dimemişler, duttuh göyün delisini, didik aha ucundan gestirecez, 10 gazoz gapaa vercez sağa diye, ihna oldu da gestidih bi daha, didik ahau deli bile gestidi toptan, bi deli de siz mi olceeniz. Hepbirini gestidih toptan da rahatladık edaanım...

20 Mayıs 2008 Salı

Bırakıp Gittin Beni...

Bırakıp gittin beni bütün kapılarda,
Bütün çöllerde tek başıma kodun
Şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim,
Vardığım hiç bir yerde değildin
Sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam,
Hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını,
Denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün
Seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği...

Bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz,
Her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
Düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
Yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin,
Düşen hep ben oldum en kücük kımıldanışında senden...

Başını çevirdiğin için ağladıgımı görmedin hic
Bana bakıp görmediğin için,
Ben yokken içini çektigin için...

Ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen?




Louis Aragon (1897-1982)

8 Mayıs 2008 Perşembe

Giden Yol...

Sessizce dağılan bir kalabalığın içinde ufak bir kedinin ürkek ama nerede duracağını bilen aptal cesaretine tanıklık ettim bugün. Sağ ayağını nereye atacağını bilmeden havada tutarak yolun bir ucunda duruyor bu hayvan, karşıya geçmek için doğru zamanı kollayan bir tavrı var, mükemmel anı bulmak istiyor, buluyorda tam zamanında. İnsanların arasında bir çıplak kral. Biri onu farkedipde ayağını yerde hızlıca vurana kadar en acımasız katil o, en güçlüsü habitatında, en cesuru. Hızlı adımlarla ses çıkaran adamdan uzaklaştıkça özlemini duyduğu yerde olamamak pahasına bir çimenlik bulup yatıyor sere serpe, bir diğerinden habersiz yanında...



Kandırılma korkusunu sezdim bugün, her ne şekilde olursa olsun anlamadığı bahanelerinin ardına sığınan biri olmak istememeli kimse. Çaresiz kalmak pahasına verilen güveni geri alıyor benden, elinde bi meşe yaprağıyla yağmur altında kalan aptal aşık oluyorum aniden, kaderimi kestiremediğimi düşünerek yaptığı yanlışların farkında değil belkide. Zamanın geçtiği yöne doğru yokuş aşağı kayıyor gözlerimin önünde, en azından öyle olmak istediğini bana göstermesi gerektiğini düşünüyor. Diyojen'in feneri gibi yanıyor egosu kendi kendini kanla beseyerek ve bunu görmediğimi düşünerek beni aptal olduğum konusunda kendi aptallığını gölgede bırakacak denli ikna etmeye çalışıyor. Ve tam asla bundan sonra bulunupta söylenebilecek söz olmadığını düşündüğüm bir anda karşıma beynamaz tereddütletiye çıkıyor aniden. Karşı konulamaz olduğunu düşünmesinin nedenlerini bir bir sıralıyor, kafası kumda bi devekuşu olduğununu bilmiyor belli ki. Kendi yalanlarının arkasında duracak cesareti bile yokken küçük dağları kendinin yarattığından emin nedense. Ve sanki ben, karşısına çıkan aptal bir yaramaz çocukmuşum gibi ince bir alayla söylüyor bunları.



Kendi yaralarımdan akan kan hep aynı yere damladı, hep üstüne basıldı ve gidenler arkasında iz bıraktı farketmeden. Şimdi yaram kapandı belkide, izleri takip edersem bulacağımı da biliyorum, karşımda titreyen dizlerle belki, belkide köşeye sinmiş bir kedinin siniriyle bekleyen birini bulacağımı. Peki ne olacak? Birikmiş bir öfkenin ona vereceği acı yetecek mi buruk bi maziye? Af dilemesine izin mi vereceğim, kendimi ondan daha dirayetsiz kılarak? Sünger mi çekeceğim değerinden fazasını körlemesine vererek?



Kendi gölgemi yalancı çıkaranları görüyorum artık, sevemediği onca hatırasını usturayla zihninden ayıranları tanıyorum. Kot kafama sokamayacağımı biliyorum, belkide asla uslanmayan bir evliyanın manasız huzurunu alamayacağım. Şimdi kendi kendime soruyorum bir bakıma, yaşamaya dermanımın kalmadığı onca mutluluğun faillerini bulmak mı asıl sonuç, yoksa bir sonucun olmadığını bilerek gittiğim onca yol mu asıl tadını bilmediğim mutluluklarım...

6 Mayıs 2008 Salı

Dilemma

Uzakta kaldı adı yarım
Zamanı gelmemişlerden ayrı
Çaresiz durdu

Sustu
Sustu

Tasasız bir bulut havada
Devran bilmez
Kahnem serzenişleri saklar
İçinde belki
Dışında belki
Acıya meydan okuyan bir derviş
Çağ bilmez

Duracak
Duracak
Durdu...

Kırık bir rahlede okunan beyitler
Şaman dansında uçarda uçar
Uykusuz kaldı
Dönmedi kabrine
Gözlerinde uzak kalmış
Rüzgara verdi kuru kemik tozlarını

Sevecek
Sevecek
Sevecek
Sevecek

Sevemez...

Kurgusu yok temennilerinin
Öz suyuna kadar emilip
Posasında aradı detayı
Habilin Kabile yemini
Hayatı olmadı

Yaşadı
Yaşadı

Öldü mü?

5 Aralık 2007 Çarşamba

Kal...

Her söz çıban gibi
Her ayna yalancı karşısında durana
Karşı çıkılamaz bir inat
Kırmızı bir fular ile beliren
Selvi ağaçlarının arasında
Birkaç kardelen toprağımdan çıkarak
Süzülüyor damlalar düştükçe üstüme
Gözyaşı
Sırılsıklam elleriyle eşeleyerek benim diyebileceğim her şeyi
Ağzından dökülen her ağıta hu çeken bir derviş gibi
Uzaklara gidiyor ardımdan
Kalkıp dudağından öpmeliyim
Gitme dememek için belki
Gitme gülüm
Gidecek ne vardı ki...

23 Temmuz 2007 Pazartesi

Hrant

İnsan gibi insan
halkçı gibi halkçı
dürüst gibi dürüst
ve ayakta tek başına
ve yüz yıllık bir meşe
devrilemez dediğimiz
sevdikçe yaşayan
sevdikçe
seven
insanlığı

olanca hızıyla batarken
memleketim dediği toprak
gülerek belki
birlikte diyebildi
birlikte
halkım deriz
halkımıza

Yaşadık diyebilenlerin
en yaşayanıydı
sanmayın veda etti vücuda
kim der peki şimdi
üç kurşun öldürdü
yüz yıllık bir meşeyi
güvercin kılığında...