Bırakıp gittin beni bütün kapılarda,
Bütün çöllerde tek başıma kodun
Şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim,
Vardığım hiç bir yerde değildin
Sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam,
Hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını,
Denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün
Seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği...
Bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz,
Her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
Düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
Yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin,
Düşen hep ben oldum en kücük kımıldanışında senden...
Başını çevirdiğin için ağladıgımı görmedin hic
Bana bakıp görmediğin için,
Ben yokken içini çektigin için...
Ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen?
Louis Aragon (1897-1982)
20 Mayıs 2008 Salı
8 Mayıs 2008 Perşembe
Giden Yol...
Sessizce dağılan bir kalabalığın içinde ufak bir kedinin ürkek ama nerede duracağını bilen aptal cesaretine tanıklık ettim bugün. Sağ ayağını nereye atacağını bilmeden havada tutarak yolun bir ucunda duruyor bu hayvan, karşıya geçmek için doğru zamanı kollayan bir tavrı var, mükemmel anı bulmak istiyor, buluyorda tam zamanında. İnsanların arasında bir çıplak kral. Biri onu farkedipde ayağını yerde hızlıca vurana kadar en acımasız katil o, en güçlüsü habitatında, en cesuru. Hızlı adımlarla ses çıkaran adamdan uzaklaştıkça özlemini duyduğu yerde olamamak pahasına bir çimenlik bulup yatıyor sere serpe, bir diğerinden habersiz yanında...
Kandırılma korkusunu sezdim bugün, her ne şekilde olursa olsun anlamadığı bahanelerinin ardına sığınan biri olmak istememeli kimse. Çaresiz kalmak pahasına verilen güveni geri alıyor benden, elinde bi meşe yaprağıyla yağmur altında kalan aptal aşık oluyorum aniden, kaderimi kestiremediğimi düşünerek yaptığı yanlışların farkında değil belkide. Zamanın geçtiği yöne doğru yokuş aşağı kayıyor gözlerimin önünde, en azından öyle olmak istediğini bana göstermesi gerektiğini düşünüyor. Diyojen'in feneri gibi yanıyor egosu kendi kendini kanla beseyerek ve bunu görmediğimi düşünerek beni aptal olduğum konusunda kendi aptallığını gölgede bırakacak denli ikna etmeye çalışıyor. Ve tam asla bundan sonra bulunupta söylenebilecek söz olmadığını düşündüğüm bir anda karşıma beynamaz tereddütletiye çıkıyor aniden. Karşı konulamaz olduğunu düşünmesinin nedenlerini bir bir sıralıyor, kafası kumda bi devekuşu olduğununu bilmiyor belli ki. Kendi yalanlarının arkasında duracak cesareti bile yokken küçük dağları kendinin yarattığından emin nedense. Ve sanki ben, karşısına çıkan aptal bir yaramaz çocukmuşum gibi ince bir alayla söylüyor bunları.
Kendi yaralarımdan akan kan hep aynı yere damladı, hep üstüne basıldı ve gidenler arkasında iz bıraktı farketmeden. Şimdi yaram kapandı belkide, izleri takip edersem bulacağımı da biliyorum, karşımda titreyen dizlerle belki, belkide köşeye sinmiş bir kedinin siniriyle bekleyen birini bulacağımı. Peki ne olacak? Birikmiş bir öfkenin ona vereceği acı yetecek mi buruk bi maziye? Af dilemesine izin mi vereceğim, kendimi ondan daha dirayetsiz kılarak? Sünger mi çekeceğim değerinden fazasını körlemesine vererek?
Kendi gölgemi yalancı çıkaranları görüyorum artık, sevemediği onca hatırasını usturayla zihninden ayıranları tanıyorum. Kot kafama sokamayacağımı biliyorum, belkide asla uslanmayan bir evliyanın manasız huzurunu alamayacağım. Şimdi kendi kendime soruyorum bir bakıma, yaşamaya dermanımın kalmadığı onca mutluluğun faillerini bulmak mı asıl sonuç, yoksa bir sonucun olmadığını bilerek gittiğim onca yol mu asıl tadını bilmediğim mutluluklarım...
Kandırılma korkusunu sezdim bugün, her ne şekilde olursa olsun anlamadığı bahanelerinin ardına sığınan biri olmak istememeli kimse. Çaresiz kalmak pahasına verilen güveni geri alıyor benden, elinde bi meşe yaprağıyla yağmur altında kalan aptal aşık oluyorum aniden, kaderimi kestiremediğimi düşünerek yaptığı yanlışların farkında değil belkide. Zamanın geçtiği yöne doğru yokuş aşağı kayıyor gözlerimin önünde, en azından öyle olmak istediğini bana göstermesi gerektiğini düşünüyor. Diyojen'in feneri gibi yanıyor egosu kendi kendini kanla beseyerek ve bunu görmediğimi düşünerek beni aptal olduğum konusunda kendi aptallığını gölgede bırakacak denli ikna etmeye çalışıyor. Ve tam asla bundan sonra bulunupta söylenebilecek söz olmadığını düşündüğüm bir anda karşıma beynamaz tereddütletiye çıkıyor aniden. Karşı konulamaz olduğunu düşünmesinin nedenlerini bir bir sıralıyor, kafası kumda bi devekuşu olduğununu bilmiyor belli ki. Kendi yalanlarının arkasında duracak cesareti bile yokken küçük dağları kendinin yarattığından emin nedense. Ve sanki ben, karşısına çıkan aptal bir yaramaz çocukmuşum gibi ince bir alayla söylüyor bunları.
Kendi yaralarımdan akan kan hep aynı yere damladı, hep üstüne basıldı ve gidenler arkasında iz bıraktı farketmeden. Şimdi yaram kapandı belkide, izleri takip edersem bulacağımı da biliyorum, karşımda titreyen dizlerle belki, belkide köşeye sinmiş bir kedinin siniriyle bekleyen birini bulacağımı. Peki ne olacak? Birikmiş bir öfkenin ona vereceği acı yetecek mi buruk bi maziye? Af dilemesine izin mi vereceğim, kendimi ondan daha dirayetsiz kılarak? Sünger mi çekeceğim değerinden fazasını körlemesine vererek?
Kendi gölgemi yalancı çıkaranları görüyorum artık, sevemediği onca hatırasını usturayla zihninden ayıranları tanıyorum. Kot kafama sokamayacağımı biliyorum, belkide asla uslanmayan bir evliyanın manasız huzurunu alamayacağım. Şimdi kendi kendime soruyorum bir bakıma, yaşamaya dermanımın kalmadığı onca mutluluğun faillerini bulmak mı asıl sonuç, yoksa bir sonucun olmadığını bilerek gittiğim onca yol mu asıl tadını bilmediğim mutluluklarım...
6 Mayıs 2008 Salı
Dilemma
Uzakta kaldı adı yarım
Zamanı gelmemişlerden ayrı
Çaresiz durdu
Sustu
Sustu
Tasasız bir bulut havada
Devran bilmez
Kahnem serzenişleri saklar
İçinde belki
Dışında belki
Acıya meydan okuyan bir derviş
Çağ bilmez
Duracak
Duracak
Durdu...
Kırık bir rahlede okunan beyitler
Şaman dansında uçarda uçar
Uykusuz kaldı
Dönmedi kabrine
Gözlerinde uzak kalmış
Rüzgara verdi kuru kemik tozlarını
Sevecek
Sevecek
Sevecek
Sevecek
Sevemez...
Kurgusu yok temennilerinin
Öz suyuna kadar emilip
Posasında aradı detayı
Habilin Kabile yemini
Hayatı olmadı
Yaşadı
Yaşadı
Öldü mü?
Zamanı gelmemişlerden ayrı
Çaresiz durdu
Sustu
Sustu
Tasasız bir bulut havada
Devran bilmez
Kahnem serzenişleri saklar
İçinde belki
Dışında belki
Acıya meydan okuyan bir derviş
Çağ bilmez
Duracak
Duracak
Durdu...
Kırık bir rahlede okunan beyitler
Şaman dansında uçarda uçar
Uykusuz kaldı
Dönmedi kabrine
Gözlerinde uzak kalmış
Rüzgara verdi kuru kemik tozlarını
Sevecek
Sevecek
Sevecek
Sevecek
Sevemez...
Kurgusu yok temennilerinin
Öz suyuna kadar emilip
Posasında aradı detayı
Habilin Kabile yemini
Hayatı olmadı
Yaşadı
Yaşadı
Öldü mü?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)